10 Ocak tarihli Radikal gazetesinden..
Ali Kazma'nın saatçi, ameliyathane, dans stüdyosu, kot pantolon ve ev eşyası fabrikalarında çektiği videoları topluca Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde sergileniyor.
ELİF DASTARLI
İSTANBUL - Video sanatçısı Ali Kazma, 2005 yılında ‘İstanbul Yaya Sergileri 2’ için gerçekleştirdiği ‘Bugün’ adlı çalışmasında, sergi süresince her gün bölgedeki etkinliği kamerasıyla kaydedip aynı günün akşamında Tünel’de bir mağaza vitrininde göstermişti. Sanatçının beyin cerrahı ve saat tamircisinin çalışmalarına dair iki videoyu yan yana göstermesiyle başlayan seri, büyüyerek süren bir proje halini aldı. Şimdi bu seri, ‘Engellemeler’ adıyla Yapı Kredi Kâzım Taşkent Sanat Galerisi’nde izleyiciyle buluşuyor. 30 Ocak’a kadar sürecek sergide yan yana dört ana videonun yanı sıra ‘Bugün’ çalışmasının tüm videoları ilk kez toplu halde izlenebilir.
Engelleme ne? Engellenen kim?
Serginin ismi, yok olmaya, şeklini kaybetmeye, ölmeye, kaosa sürüklenmeye eğilimi olan bir dünyada insanın bunu engelleme çabalarından ortaya çıktı. Bu çabalar, şekil verme, bozulanı tamir etme, var olanın bakımını yapma gibi...
Videolar insana dair bir çözüm ya da alternatif önermekten ziyade var olanı gösteriyor değil mi?
Önermek öyle basit bir şey değil. Çözüm önerme biraz popüler sinemacıların, popüler romancıların, new-age gurularının işi. Ben bütün zıtlıkları ve çelişkileri içinde dünyanın nasıl var olduğunu ve bu dünya içinde ne şekillerde yaşayabileceğimizi merak ediyorum.
En ayrıksı olan video beyin ameliyatı sanırım. Aldığı tepkiler nasıldı?
O da bana zanaat gibi geliyor aslında ama neyse... İnsanların duygusal yaklaşımları diğer işlere göre farklıydı. Çoğu anında empati kurup kendilerini hastanın yerine koyuyorlar, bu nedenle de rahatsız oluyorlar. Daha hiç kimse kendini doktorun yerine koyduğunu belirtmedi. Oysa diğer videolarda kimse kendini çatalın, bıçağın ya da vazonun yani pasif olanın yerine koymuyor!
Çekimlerin hepsi sesli mi? Çünkü bazılarındaki makine sesi sergi mekânına egemen olabiliyor.
Hepsinde ses var ama bazıları daha gürültülü elbette. Sesin de birbirine karışması, bir sesin sizi diğer tarafa çağırması hoşuma gidiyor. Aslında gösterdiğim kot fabrikası, ev eşyaları fabrikası vs. günümüzün çok net, çok gerçek yerleri. Büyük bir bütünün küçük bir parçasını yapmak üzerine kurulu üretim şekilleri söz konusu. Bankacılık, pazarlama, reklamcılık gibi sektörlerde çalışan insanlar için de geçerli bu spesializasyon.
Fabrika videolarında ‘ötekileştirme’ asla sezilmiyor. Sık yapılan bir yanlıştır. Bunu neye bağlayabilirsin?
Benim bir yere casus gibi girip görüntüleyerek sonra da “Ey beyinsel üretim yapanlar, bakın böyle insanlar da var” diye göstermek gibi bir derdim hiç olmadı. Ben o insanlara kendim gibi bakıyorum. Klişe bir eşitlik kavramından bahsetmiyorum burada. ‘İnsan olarak böyle de var olunabiliyor’u görüyorum. Zaten önceden belirlediğim bir fikirle gidip, bu fikre uygun anları toplamaya çalışmıyorum. Çıktığımda girdiğimden farklı biri olmak benim için önemli. Ukalalık gibi olacak ama galiba yaptığın işi biri için yaptığını düşündüğün anda dediğin şey olmaya başlıyor. Ben kendime benzeyen insanlar gelip baksın diye değil gerçekten anlamak için yapıyorum.
Sadece videolardan oluşan bir sergi yadsınabilir diye mi girişe karmaşık sayı sisteminden oluşan ‘time code’lar’ duvar yerleştirmesini koydun?
Çalışırken örneğin 18 saatlik bir çekimin 10. dakikanın 21. saniyesi veya 12. dakikanın 30. saniyesini bilmek, not almak zorundayım. Yoksa içinde kaybolabilirim. Kendime göre bir sistem geliştirdim. Bir video seyrettiğinizde altında böylesi teknik bir şey olduğunu hissetmezsiniz. ‘Time-code’lar’ ile üretimin arkasında da çok ağır bir mesai ve teknik bir yan olduğuna gönderme yapmak istedim. İnsanların girer girmez önce bununla karşılaşıp videoları o fikirle görmeleri de değişik bir okuma sağlayabilir diye düşündüm. ‘Sadece videolardan oluşan bir sergi yadsınabilir.’ bence bir sanatçının düşünmesi gereken son şey olmalı.
Bu projenin istikameti neresi?
Kendimi bu projenin henüz başında görüyorum. Şimdiye kadar üretirken karşısındaki nesneye hükmeden insanla ilgilendim. Henüz bunu anlatma dilini geliştiriyorum. Bu dili gelişirken konunun dansa gelmesi kaçınılmazdı ve geldi de. İnsanların dili birbirleriyle etkileşimde kullanmaya başlamalarıyla, tiyatro, sinema, felsefe gibi alanlar girecek işlerime ve mesele karmaşıklaşacak. Varmaya çalıştığım nokta bu. Fabrika gibi net üretimler, bu dilin gelişimi için başlangıçtı.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=10.1.2010&ArticleID=973701