21 Kasım tarihli Radikal gazetesinden..
Sistem açmazdaysa sanat da açmazda demektir. Bu yargıya çok önce varılmıştı zaten. Sanat tarihi, kendinden önce geleni aşmaya koşullu olanın tarihiyse, 20. yüzyılda sanat adına yapılmayan kaldı mı? Durum böyle olunca mesele bireysel sıçramalara kalıyor. Aklın hegemonyasına yenik düşmeden yaratıcı bir muhalefet için farkındalık ilk sırada. “Hem öznenin hem nesnenin data olma sürecine girdik. Artık ikisi eşitlendi. Tam da cyborglaşma dediğimiz döneme geçiyoruz. Biz ise farkındalık için alanlar yaratmaya çalışıyoruz.” Bu sözler :mentalKLİNİK sanatçıları Yasemin Baydar ve Birol Demir’e ait. İddialı gelebilir ancak ayrıksı duruşlarıyla, sanatın üst üste binen isimler silsilesinden gayrı, 60’lardan sonra başlayan serbest atış zincirini dahi kırmaya aday, yarının bugün içinde eridiğini düşünerek gerek söylem gerek uygulama açısından bugünden yarınla uğraşan bir oluşum :mentalKLİNİK.
“Uyku”, “Oyun”, “Kopya”, “Self”, “İkili Meşguliyetler” veya henüz biten “Etiket Bulutu” gibi sergi-projeleriyle Nişantaşı’ndaki kendi mekanlarında bir kavramdan yola çıkıp zamanla kavram örgülerine varan, devingen fikirlerle değişen, dönüşen süreçler inşa eden :mentalKLİNİK bu kez bir galeride, Galerist’in Mısır Apartmanı’ndaki mekânında “tAVŞANdELİĞi” sergisini gerçekleştiriyor.
Sergi, içinde bulunduğumuz zamanla ilişki kurmanın bir biçimi olarak kurgulanmış. “Etiket Bulutu”ndan devralınan mirası görmek mümkün. “tAVŞANdELİĞi” parçalardan oluşan ancak parçaların birbirleriyle kurdukları ilişki nedeniyle bütün olarak okunması gereken bir sergi. Galeriye girdiğinizde sizi bir duvar karşılıyor öncelikle. Dışarıyla bağınızı keserek giriyorsunuz içeri. Dikkatinizi ilk çeken, galeri zemininde duran, kablolarla elektriğe bağlı parçaların titreşimle çıkardıkları garip sesler oluyor. Hemen ardından duvarda ve benzer parçası zeminde ortada duran, birkaç katlı, yassı ve aralarında pembe renkle akışkan gibi bir maddenin bulunduğu parçaları görüyorsunuz. “Her türlü katılık çatladı, buharlaştı bile. Kodlar sürekli değişiyor. Şüphe etmemiz, korkmamız, anksiyetede yaşamamız bekleniyor. İlla internete girmemiz gerekmiyor, sokakta yürürken bile bizi hapsedecek, baskı altına alacak verilerle yüz yüzeyiz. Bunun sonu totaliter rejimdir, biz bunu bertaraf etmemiz gerektiğini düşünüyoruz.” Son günlerin moda tabiriyle “politik sanat” yapmadan politik olunabileceğinin kanıtı bu sözler. “tAVŞANdELİĞi” bu kaygılarla yola çıkılmış, “sanat mekânın gerçek mekândan eksiltildiği”, boşluk ve doluluk meselelerini ters yüz etmeye meyilli bir sergi.
:mentalKLİNİK farklı boyutları üst üste ve iç içe yaşadığımız tespitinden hareketle deskriptif bir tutumdan kaçınarak bir anlamda bunu tarif ediyor. Endüstriyel tasarım kokan parçaların soyutlanmışlığı bunun göstergesi. Serginin, diğer :mentalKLİNİK sergilerinden en ayrı durduğu nokta ise izleyiciyle kurduğu ilişki. Son zamanların modası olan interaktiviteden sakınmış ve seyircinin sergiyle başka ilişki kurma biçimlerini deneyebileceği bir sergi yaratmaya çalışmışlar. Boşluk, bir düşünme alanı burada.
Kendi gerçekliğini sunan ama izleyicisini sürekli tedirgin ve şüpheli bir yerde bırakan sergide simetriye yakın ama olmayan bir düzenleme var. Galerinin sağ ve sol duvarlarına yansıtılan video da ana mekândaki kaotik etkiyi bir kez daha artırıyor. Neredeyse fotoğraf yanılsaması yaratan, oldukça yavaş görüntüde bir el, tereddütle, sakınarak, korkarak mavi bir duvara dokunuyor. Sahne aslında tanıdık. Gösterime girmesinden itibaren çokça tartışılan bir film olan Truman Show’da, kahramanımız Jim Carrey’nin kendi dünyasının sınırlarını merak ederek denizlere açılması üzerine gerçek dünyayla ilk kez karşılaştığı anın sinema tarihine geçen sahnesi bu. Filme hiçbir referansın bulunmadığı video, izleyici bunu keşfetsin ya da etmesin, gerçekliği sorgulatma amacında.
Sergideki parçaların malzemeleri dikkat çekici. “Bugün ahşap sandığımız şey, aslında içine başka kimyasallar yedirilmiş başka bir ahşap. Nanoteknoloji çağındayız, formlar değişiyor, hiçbir şey göründüğü gibi değil.” :mentalKLİNİK, buradan hareketle yumuşak gibi görünen ama olmayan, maviyken bir anda sarıya dönüşen, plasebo etkisi yaratan işler üretiyor. Sergide duvarda yer alan, üç boyutlu gibi görünen ama olmayan, ancak sunum şekliyle tekrar benzer yanılsamayı yaratan çalışmalar da bu anlayışın ürünü.
Kendi mekânlarında açtıkları sergilerde galeri olmakla atölye olmak arasındaki ilişkiyi irdelemeye çalışan :mentalKLİNİK’in neden bu kez bir galeride sergi açmayı tercih ettiklerini soruyoruz: “Pek arayış içinde değildik ancak böyle bir teklif geldi. Bizim için önemli olan farklı ve daha geniş izleyiciye ulaşabilmek olduğu için kabul ettik. Çünkü kurum olmadığınız sürece izleyiciniz çok belli. Biz de kurumsallaşmayan bir yapıyız. Bizim için sanatın ticaretle kurduğu ilişkiyse çok tartışmasız ve açık bir ilişki zaten. Bununla savaşmak niyetinde değiliz. Kurum sansür uygulamıyorsa bizim için hiçbir sorun yoktur, orada var olabiliriz.”
Galerist’teki “tAVŞANdELİĞi” sergisi bugün sona eriyor.