Bugünkü Radikal gazetesinden..
Mehmet Aksoy'un Galeri Teşvikiye'deki 'İnsan Halleri' başlıklı sergisinde otuz heykeli yer alıyor. 'Sözel olanla görsel olan karıştırılıyor' diye günümüz sanat ortamını eleştiren Mehmet Aksoy'a göre 'Sloganın bile heykeli yapılır, ama heykelin kendisi slogan olamaz!'
Heykeltıraş Mehmet Aksoy Galeri Işık Teşvikiye’de açtığı ‘İnsan Halleri’ sergisiyle yine oldukça sivri dilli, yine oldukça dertli. Sanatçı, manifesto niteliğinde bir metin ve galeri duvarlarında yer alan vecizelerle günümüz sanatına teorik açıdan itirazlarda bulunuyor. Taş, mermer ve bronz otuz ‘Mehmet Aksoy heykeli’nin bulunduğu görülmeye ve okunmaya değer sergi 6 Mart’ta sona eriyor.
Sergiyi küçük bir retrospektif olarak değerlendirmek mümkün mü?
Hayır retrospektif değil. ‘Penelope Bekleyen Kadın’ ya da ‘Sevgi Sarmalı’ gibi görülmemiş yeni çalışmalar da var. ‘Nazım Hikmet Mendireği’ var, İstanbul’da yapmak istediğim heykelin maketi o. ‘Kayıp Anaları 2’ de pek görülmedi. 10-15 senenin karması gibi oldu sergi. Onun için de ‘İnsan Halleri’ dedim, epey bir zamanı kapsıyor.
‘İnsan Halleri’ndeki insan sizsiniz o halde?
Onun için adı bu evet.
Çalışmalarınızı ışık-gölge diyalektiği nedeniyle dış mekânlara yakıştırırım hep. Galeri salonu bir dezavantaj yaratmıyor mu?
Galeride heykel sergilemek bana hep sahnelemek, sahneye çıkmak gibi gelir. Çünkü doğal ortamından koparırsın. Dışarıda güneşin hareketine göre heykelin durumu da değişir. İç mekândaysa suni bir durum vardır. Heykel belli bir ışığı alır ve o ışık kalır. Resim gibi olur. Ressam ışığı verir ve hep öyle durur. İç mekânda da böyle oluyor.
Ama düzenli heykel sergileri açılabilecek bir açıkhava heykel sergi alanı, heykel bahçesi yok...
Evet, şimdiye kadar düşünülmedi. Biz bunu hep zorladık. Ben mesela Resim Heykel Müzesi’nin, Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesini kullandım. Tabii bir güvenlik sorunu var. Her yerde sergi açamıyorsunuz. İnsanın gezerken, yağmurla çamurla, hissedebileceği zengin bir şey olsun isterim heykel.
Sergide üslubunuzun sürekliliğini gözlemek mümkün...
Aslında şamanlarla farklı bir yerden bakıyorum. Formlarda değişiklikler oluyor. Kibeleler ya da ‘Kayıp Analar’daki form anlayışı yenileniyor, farklı malzemeler giriyor ister istemez. Bu benim biçim-içerik bütünlüğüne önem vermemden geliyor. Şamanlar her şeyin ruhu olduğunu düşünürler. Bunu alışılmış formlarla yapamazsınız. Formalizm gibi, bir formu tekrar ediyorsanız, bu kötülüktür. İçerik insanı açar, yeni biçimler bulmanızı sağlar. Ben heykelimi lazerle de yapsam değişmez. Her içeriğin bir formu vardır. Onu aramayan insan da kolayına kaçar. Çözülmüş formlarla ilerler.
Sergi için kaleme aldığınız metinde her türlü yeniliğe açığım diyorsunuz ama malzemede mesela lazeri kullanmıyorsunuz. Neden?
Lazeri kesme işi için kullanıyorum aslında (gülüyor!) Bu biraz olanak meselesi. Para ve mekân ister. Kars’taki heykelime, heykelle bütünleşen, heykeli uzatan ‘v’ şeklinde bir lazer eklemek istedim. Ya da dumanla heykel nasıl olur diye düşündüm. Esasında günümüzü yaşamak demek son teknolojiyi kullanmak demek değil. Formlarda yenilik demek. Bu hep karıştırılıyor.
Hem katalogda hem de sergide duvarda yer alan manifesto gibi bir metin kaleme almışsınız. Sizi buna iten neydi?
Küratörlü sistemini antidemokratik buluyorum. Bienaller de bunun örneği. Bir sanatçıyı ötelemek, ötekini kabul etmek. En demokratik olunması gereken alanlarda antidemokratik olunuyor. Bu tek taraflı bakış beni rahatsız ediyor. Sanatın özüne karşı bir şey. Küratörler genellikle sanat tarihi okumuş, sanat yapma süreçlerini tanımayan kişiler. Yorum yapmada da o kadar acele ediyorlar ki.
Kavramsal sanatlarla sanatı karıştırdılar. Bu yanlış. Anarşist fikirlerin olabilir. Kendi içinde devrimler yaparsın, yapman da gerekir. Ama anarşizmin en büyük kötülüğü nedir: yıkarsın ve yerine ne koyacağın bilmezsin. Bizdeki tüm tantananın özü bu. Bir şeyin inkârı da en kolayıdır. Varolduğu günden bu yana dünya sanat tarihini inkar edersen ben sana hiçbir şey söylemem. Sanat devamlılık olayıdır.
Ama eskiyi yıkmaya yönelik diye tarif ettiğiniz kendisini yeni olarak sunmuyor mu zaten?
Hayır. Yerine getirdiği yeni şey ne? Söz! Gözün, duygunun yerine geçiyor. Sözelle görsel olan karıştırılıyor. Eylemek yok, yapmak yok. Söz başka bir dal, git orada konuş. Heykele dokunma ama. Disiplinlerarası karmaşa bu. Yenilik adına yenilik olmaz. Yenilik içerikten gelir.
Yine metinde ‘Sanat küresel olamaz, küresel olan paradır’ derken kastettiğiniz nedir?
Sanat küreselleşirse kurşun asker olursun. Biz Amerika’yla aynı şartlarda mı yaşıyoruz? Bu sanat benden, yerelden çıkan bir şey değil mi? O halde niye birine benzeyecekmiş? Evrensellikle küreselliği birbirine karıştırdılar. ‘Contemporary’ bir zaman sanatıdır evet ama ‘güncel sanat’ nedir? Güncel olan 15 sene sonra yoktur. Bugünkü sistemin önerdiği yapı bir karmaşa. İnsanı sanattan kovalamak.
Yeninin peşinde koşmak, bulmanın ilk kuralı değil mi?
Deneysellik sanatın özünde vardır. Denemeden, tesadüfleri çoğaltmadan olmaz. Ama beklemek gerek. Boşluğun heykelini yapacağım diyorum mesela. Boşluğu kütle gibi görmeye çalışıyorum. Bir düşüncenin heykeli olur mu diye soruyorum. Kahve çekirdeğini yapıştırıp heykel yaptım diyor. Bunlar sansasyona dönük şeyler.
‘Politik olan estetikleştirildi’ diye bir sözünüz var. Siz de bazen politik referanslarla üretiyorsunuz. Bu iki farklı durumu nasıl açıklayabilirsiniz?
Küratörler bir slogan atıyor ve bu estetize ediliyor, ama içerik boş. Yapılan işle sloganın ilgisi yok. Aslında sloganın bile heykeli yapılır ama heykelin kendisi slogan olamaz! Nazım’ın sözü çok güzeldir. İçerik kadın bacağı gibidir, biçimse ipek çoraptır der. Tabii ki benim politik bir tavrım var. ‘Kayıp Analar’ politik değil mi? Ama slogan mı o? Hayır heykel! Ben sonuç heykel olsun istiyorum. Neyle yaparsan yap. Malzemenin eskiliği-yeniliği değil önemli olan.
Herkesin istediğini üretebildiği ve her tür üretimin yan yana görülebildiği demokratik bir ortam olması daha sağlıklı değil mi?
Böyle bir ortam yok ki. Bir tür sanat yapanlar dışlanıyor. Yokmuş gibi davranılıyor. Antidemokratik bir durum. Oysa yan yana durunca benim heykelimin sanat olduğu anlaşılır. Yapalım böyle sergiler. Hodri meydan!