Bu yıl bienali “Hoş geldin ya şehri bienal!” diyerek karşılamaktaydık ne de güzel!
Uzaklardan gelen biri şunu demişti:
“...can alıcı bir sorun, Kemalist proje tarafından savunulan modernleşme modelinin yine de sisteme dâhil bazı çözülemez çelişkiler ve ikilemlerle dolu, tepeden inme bir dayatma olması...”
Birileri buna karşılık şunu dedi:
“Bienal bildirisinde, Kurtuluş Savaşı ‘Kemalist Proje’, ‘tepeden inme dayatma’, uygulanan devrimler ise ‘Demokrasi ilkesine aykırı’ olarak nitelenmiştir. Kınıyoruz.”
Ardından son vuruşu yapması beklenen birileri çıkıp şunları söyledi:
“Bir sanat ve kültür kuruluşu olarak bir üniversitenin güzel sanatlar fakültesinin özgür düşünceye karşı en azından bizim gösterdiğimiz duyarlılığı göstermesi ve bienal gibi etkinliklere sanatsal açıdan yaklaşmasını dilerdik.”
Biz “dördüncü”ler, “birinci”ye karşı tam bir şeyler söyleyecekken “ikinci” rahat duramadı. Derken “üçüncü” kendine düşen payın o malum deyimdekinin aksine, farkında olmaksızın sahneye attı kendini ve bırakın son vuruşu yapmayı; trajediyi komediye dönüştürdü!
Gerçi malum birinci, tek kişilik temaşasında herkese ve her şeye yetiyordu. Mesela, tam da etkinliğin açılış günü, bir yanında bir sponsor, diğer yanında diğer sponsor, basın toplantısında kendisine yöneltilen soruya “Kapitalizm karşıtlığı mı? Yoo, değiliz!” (ne münasebet!) cevabından önce yukarıdakilerle aynı yerde yazmış olduğu şu sözleriyle:
“IMF ve Dünya Bankası gibi liberal kapitalist güçlerin dış ve uluslararası aracılarına karşı kitlesel hareketlilik ve protestolarla direnerek toplumsal haklarını geri alması gerekmektedir.”
Ancak iyimserliğimizi elden bırakmıyoruz ve bienale odaklanıyoruz biz yine. Bütün, bu üçlüden ibaret değil çünkü, hep bir dördüncü lazım!
“Üstelik” ne de olsa gerekli!