28 Nisan günlü Radikal gazetesinde yayımlandı..
Anadolu mitolojilerinden çıkıp çocuk edebiyatına birbirinden keyifli öyküler kazandıran Can Göknil, son sergisi ‘Kitap-evi’ ile öykülerini plastik sanatlara farklı boyutlarda taşımaya devam ediyor. Galeri Apel’deki sergide cisme bürünmüş ‘Kitap Kurdu’, akrepsiz yelkovansız saat, esas kız ve esas oğlanın yer değiştirdiği ‘Penceredeki Güzel’ ve kaplumbağa kabuklarından horozlar ile kitabın fantastik dünyasını kurgulamış sanatçı. Sergide sizleri sürprizli ‘Mani Kutusu’, ‘Türkü Kutusu’, ‘Düşgücü’, ‘İlham Perisi’ ve daha neler neler bekliyor.
‘Kitap-evi’ kitapçı olan değil, aynen kitabın evi olan mı?
Evet, kitabın evi yani burada ev sahibi kitap. Sergilerimi sahneye oyun koyar gibi düşünüyorum, aktörler, dekor... ‘Kitap-evi’nin hikâyesine göre bir defter var, buraya hep notlar alınıyor ama sayfaları kolayca yırtılıp çöpe atılıyor. Defter hep karşı kütüphanedeki kitapları gözlüyor. ‘Keşke ben de bir gün kitap olsam’ diyor. Tükenmekten korkuyor. Şansı iyi gidiyor, bir gün bir editör karşısına oturuyor ve yayınlanıyor. Oldukça çok seviliyor ve okuyucuları diyorlar ki kitabın kendine ait yeri olsun, bunu hak ediyor. İşte o yer Galeri Apel oldu.
Peki sergideki diğer çalışmalar?
Hepsi kitabın evinde olabilecek öteberiler. Kimini budum, kimini yaptım, kimine yeni parçalar ekledim, çok çeşitli malzemelerle bu kitap sergisini kurdum.
Resim mi kitap, kitap mı resim? Ya da kitap resmi mi, resimli kitabın resmi mi yoksa hepsi bir arada ya da hepsiyle birlikte yeni bir şey mi?
Galiba son söylediğiniz ama aslında bir Can sergisi. Çocuklardan kaynaklanan renkli, oyunbaz bir tarafım da vardır. Malzemeyi de özünü koyarak ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Sırf bu malzeme enteresan, hadi bunu buraya koyayım demiyorum. Sergide tuvaller de var.
Tek boyutlu kitabı resimle ikinci boyuta ve heykelsi çalışmalarla da üçüncü boyuta taşıdığınızı söyleyebilir miyiz?
Amacım kitaba üçüncü bir boyut kazandırmak. Kendi tecrübemden de biliyorum, resimle ikinci boyut bir araya gelince o kitap daha bir anlam kazanıyor. Ama üçüncü boyutun olması cismin ayrıca ortaya çıkması demek.
Çocuk kitapları resim serüveninizle hayatınızın hangi noktasında bir araya geldi?
New York’ta yaşarken, Leo Lionni isimli yazarın şair bir farenin hayatını anlattığı kitapla karşılaştım. O kadar güzel soyutlamış ki büyülendim. Başladım illüstrasyonları etüt etmeye. Sonra çalıştığım yayınevinin çocuk kitapları editörüne bir kirpi hikâyemi gösterdim. ‘Bu güzel ama siz İstanbullusunuz. Neden herhangi bir hayvan masalı? Kendi geçmişinize ait neler var oysa.’ dedi. O anda aklıma düştü. Kendi kültürümüzü öğrendikçe de özümsedim ve hepsi birer sergi oldu.
Çalışmalarınızın masalsı yanı ağır basıyor hep...
Sacayağının bir ayağı öykücülük, bir ayağı fantazya belki...
Siz çocuk kitapları çalışıyorsunuz, sergilerinizdeyse çocuksu naiflikte öykülerle bu kez yetişkinlere hitap ediyorsunuz. Masalsı anlatım pastel tonlar ve fantastik karakterlerle buluşuyor. Böylesi bir süreçte uygun dili tutturmak için esas aldığınız kriter nedir?
Ortaya çıkan basit gibi dursa da büyük bir araştırma gerekiyor. Zannediyorum bu hissediliyor. Ben ilksel sanatı, her şey bütün saflığıyla ortada olduğu için severim, o yüzden duygusaldır. Şunu söyleyebilirim: çocuksu ruhum kaybolmadı. Hepimizin yaşadığı çocukluk artık günün karmaşası içinde ve çağımızın zor şartları altında bir kenara itiliyor, yazık. Ben, insanların çalışmalarımı izleyerek kendi çocukluklarına da dönebilmelerini sağlamaya çalışıyorum.
Sanatın gelenekle kurduğu ilişki son zamanlarda yeniden tartışmaya açıldı. Siz kendi tavrınızı nasıl açıklarsınız?
Geleneklere sadece biçimsel olarak değil, kültürel anlamda da bağlıyım. Ama çalışırken onu hissetmem, yaşamam lazım.