Bu yazı "İstanbul" dergisinin Nisan 2005 tarihli 53. sayısında yayınlanmıştır.
“toplumsal bellek”, “sivil tarih” gibi kelimelere toplum olarak ne denli yabancı olduğumuz çarpıcı bir gerçek. Kişisel belleğimizi canlı tutmak dahi oldukça uzak bizlere. Çok azımızın çocukluğuna dair belgesel niteliği ağır basan fotoğrafları vardır; ilk adım, okuldaki ilk gün… Kim düzenli günlük tutar? Hayatını kayıt altına alır? Bu bir anlayış meselesi olsa olsa. Kendi belleğimizi canlı tutmak için alışkanlıklar edinmek gerek. Peki neden edinemiyoruz?
Toplumsal belleğimizin oluşmaması ne kadar bireysel alışkanlıklarımıza bağlı; bilemiyorum. Ancak eğer tarih kitaplarında okumadıysak, ki en güncelleştirilmiş tarih kitabı kim bilir kaç on yıl öncesine yaklaşabilmiştir, yakın geçmişimizi bilmiyoruz. Salt politik bir mesele değil söz konusu olan. 1980 sonrası apolitikleştirilmeye maruz kalmamızla açıklanamaz tüm bunlar. Fakat şu bir gerçek ki, yakın geçmişimizi, siyasi, toplumsal ya da sanatsal geçmişimizi bilmiyoruz. 1980 sonrası doğanlara hiç öğretilmezken, daha eskilerimize unutturuluyor bildikleri. Yoz bir popüler kültüre maruz bırakılarak “yozlaştırılıyor” gitgide toplum. Tarihin tekerrürü ise tam da bu noktada başlıyor.
“Toplumsal belleği canlı tutma” iddiasında olan bir sergiden bahsetmek istiyorum. İddiası ölçüsünde önemli bir sergi bu. Karşı Sanat Çalışmaları’nda, Beral Madra yönetiminde kalabalık bir ekip tarafından gerçekleştirilen, kalabalık bir sanatçı topluluğunu sunan bir sergi; “Bir Bilanço” sergisi. Sergi, 80’li yıllarda görsel sanatlar alanındaki gelişmeleri, bu üretimin temellendiği siyasal, ekonomik, toplumsal, kuramsal gerçeklerle irdeleyerek, modernizm ve post-modernizm olgularını da gündeme getiriyor. “Yakın dönemi araştıran ve yorumlayan böyle bir serginin yapılmasının nedeni öncelikle, günümüzün hızlı değişime yatırım yapan görsel-işitsel-nesnel kültür tüketimi bağlamında durmadan yıpranan düşünsel/kuramsal bellek ve üretim birikimini toplumun gündeminde tutmaktır” diyor Beral Madra sergi hakkında. 1980’li yılların sanat üretiminin, bazı kişi ve kuruluşlar tarafından yanlış ya da haksız kullanıma açık olması, bu olumsuzluğun bir an önce giderilmesi ihtiyacını doğuruyor. “Toplum kendisine sunulmak üzere üretilmiş bir yapıt topluluğunu istediği zaman görebilme hakkına sahip olamadı; bu kültürel açıdan sakıncalı bir bellek ve sorumluluk boşluğu yaratmaktadır” diye açıkıyor amaçlarını Madra.
Yukarıda bahsettiğimiz “belleksizlik” vurgusunu burada sanat açısından bir düşünelim bu kez. Hala esaslı bir Türk sanat tarihi dökümü yapan, kaynak niteliğine sahip bir kitap yazılmadı. Birkaç bireysel çaba sonucu, belli dönemleri konu alan metinler dışında, 20. yüzyılda gelişen Türk sanatına hakim herhangi bir kaynak kitap henüz yok. Modern sanat müzesi olma iddiasındaki müzenin ise iddası ölçüsünde başarılı olduğu, bu iddiayı yerine getirdiği pek söylenemez. Aylardır yapılan tartışmalar bunu yeterince ortaya koydu.
Alanımızı daraltarak bakmayı deneyelim. Hala hiçbir sanat eğitimi veren kurumda, Türk sanatı üzerine “esaslı”, “kapsamlı” bir eğitim yok. Devlet okulları kaynaksızlıktan, kadrosuzluktan şikayetçi; özel okullar, yeterli çabayı gösterme gayretinde değil. Sanat eğitimimizdeki mevcut Batı eksenli bakış açısı, aşılması gereken bir başka önemli mesele.
Tüm bu problemler, sistemli bir yenilenme sonucu aşılabilir düzeyde ancak. Bugün yapılabileceklerden biri ise, bazı bireysel, kurumsal atılımlarla bu gerçekleri gündeme getirmek ve “bellek” boşluğunu giderebilmek için küçük de olsa bir ölçüde adım atmak. “Bir Bilanço” sergisi bu adımlardan biri. Üstelik 1980’li yıllardaki sanat üretiminin dökümünü sunma açısından da bir ilk.
Beral Madra, serginin yapılma amaçlarını açıklamaya şöyle devam ediyor: “İkinci olarak geç kalmış ve şimdilerde kurulması düşünülen ya da kurulmakta olan modern ya da çağdaş sanat müzelerinin/merkezlerinin içerik sorunlarına bilimsel ve belgesel bir katkı ve çözüm önermektir. Üçüncü olarak, yetişmekte olan sanat ve kültür yöneticileri için görünmeyen bir üretimi görünür kılarak, araştırma ve yorum yapmalarını sağlamaktır. Kuşkusuz, bütün bunlardan öte, 80’li yıllardaki üretimleriyle, Türkiye kültür ortamına ivme kazandıran sanatçıları ve belki artık var olmayan yapıtlarını toplumun dikkatine sunmaktır…”
“Sergi, Türkiye’de demokrasinin bütünüyle yitirildiği, şiddetin ve krizli ekonomik süreçlerin yaşandığı, iletişim, medya ve tüketim kültürünün yerleşmeye başladığı 80’li yıllarda, her şeye karşın söylen(e)meyen söylendi mi, anlatıl(a)mayan anlatıldı mı, im-alem, çoğulluk ve göndermeler gerçekleşti mi, gibi sorulara belgeler ve yapıtlarla yanıt vermeyi amaçlıyor.” Sergide 1980-1990 arası Türkiye’de üretim yapmış hemen herkes yer almakta. Hak ettiği ilgiyi hiçbir zaman göremeden “yitip giden” eski kuşak sanatçılar… Batı’yı Batı’ya rağmen resmetmeye çalışan yeni kuşak sanatçılar… Kemikleşmiş sanat olgusuna karşın bireysel çabalarla yeniyi üretmeye çalışan ve yaptıklarıyla “avangard”ı da geride bırakmaya çalışan sanatçılar… Tüm bu sanatçılar yapıtlarının yanı sıra, gerçekleştirilen sergilerinin afiş, katalog, davetiye ve broşürleriyle de sergide yar alıyorlar. Bazı sanatçılarla yapılan görüşmeler, kayıda alınmış ve sergi boyunca bu da görülebilecek. Ayrıca sergi, geniş bir disiplinlerarası konferans ve açıkoturumlar ile de destekleniyor.
Sergi, Siyaset, Ekonomi, Toplum, Sanat ve Kültür Olayları, Görsel ve Nesnel Sanat Üretimi, Galeriler, Sanat Kurumları ve Koleksiyoncular, Eleştiri, Mimarlık, Sinema, Belgeseller, Konferans ve Söyleşiler gibi bölümleri içeriyor. Döneme ait görsel bir dökümün yanı sıra sergi, teorik düzlemde de geniş bir belgesel arşivi gözler önüne seriyor. Hızlı bir değişim geçiren kültür dokusu içinde geçmişi değerlendirmeyi amaçlayan bir bilanço olarak sunulan sergi, “Anlatıl(a)mayanın Anlatılması” kavramını da içeriyor. Sevindirici olan bir nokta da, yaklaşık iki ay açık kalacak sergi süresince gerçekleştirilen etkinliklerle birlikte tüm sergilenenlerin daha sonra bir katalogda toplanacak olması. Bu, kayıt altına alınmadıkça sözün uçacağı, görüntünün unutulacağı gerçeğine karşı, “yazı kalır” diyerek zamana meydan okuyuşu içeriyor.
8 Nisan – 31 Mayıs tarihleri arasında Karşı Sanat Çalışmaları’nda izlenebilecek olan sergi dönemin koşulları içinde değerlendirilmeli, bunun yanı sıra serginin bugün de farklı anlamlandırılabileceği unutulmamalı.