9 Eylül 2007 Pazar

Sabote Eden Eleştiri

Bu yazı 25 Şubat 2006 tarihli Birgün Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Tabu, "kutsal"a dokunulmazlık yüklemekse, kutsalı kutsamak-sa, sanat, gelmiş geçmiş en büyük tabulardan biri. İnsan, binlerce yıldır tabu olanı sanata mâl edip, sanatı da tabulaştırdı bu yolla. Sanatı, kalıplara soktu, bu hazır kalıpları dayattı.
Ancak elbette unsurları (onu üreten, ona bakan, onu alan, onu satan, hakkında düşünen ve yazan) tek olmadığı gibi sanat da hiçbir dönem yekpare olmadı. Sanat, kuralları koyanların kurallara uyması için seçtikleri yardımıyla kendini var ederken, yasaklar koyarken tam da aynı süreçte, içten içe ayrıksı durumunu barındırdı. Sanat tarihi kendinden öncekini reddedenlerin tarihi değil midir zaten?
TABUDEVİRENLERİN DEVRİ
Tabuların, toplum düzenini sağlayıcı yasalar gibi yazılı kurallar biçiminde olmaması, "sanat ve tabu" biçiminde tarif edilecek ilişki konusunda rahatlıkla karmaşaya yol açmakta. Konuyu fazla dağıtmadan, "tabudevirenler"in devri 19. yüzyıla bakmakta fayda var.
Freud'un tabuyla ilgili bazı görüşlerini kendine yorumlayarak aktaran Kemal Tahir şöyle demiş: bir şeyin tabu olması için anlaşılmaması gerekir.* Komün Sanat Meclisi'nin başında bulunan Fransız ressam Gustav Cour-bet'nin "L'origine du Monde" (Dünyanın Merkezi) isimli resmini, kuşkusuz anlaşılmaması değil, "apaçık" anlaşılması adeta yasaklı hale getirmişti. Sanatı aristokrasinin elinden almaya çalışan burjuvazi, o dönemde kendini sanat yoluyla tatmini keşfetmekteydi. Courbet'nin yaptığı, bilinçaltlarının en çok görmek istediği, üstlerinin ise bunu şiddetle reddettiği günlerde -ki yasaklanan arzu edilen değil midir hep?-tabu olanı insanların adeta gözüne sokmak oldu. Courbet, bunu yapmakla kalmadı; Napolyon ordularının askeri başarıları için, Rusya-Avusturya seferi sırasında ele geçirilen toplardan eritilerek yapılan Vendome Sütunu'nu, Komün Sanat Meclisi ile birlikte yıkma kararı aldı ve yıkım eylemine kendisi de bizzat katıldı.
İspanya Kralı IV Carlos, ailesiyle birlikte böbürlenerek ressamına poz verirken, sevgili ressamı onları en şapşal halleriyle gösteriyordu tuvalinde. Saygınlık tabuydu ve yaldızlı giysiler içinde, en güzel, en şık değildi artık kral ve ailesi. Goya da 19. yüzyıl tabularına karşı durmayı tercih etmişti.
Matisse, karısının yüzünü yeşil boyayla resmettiğinde, Cezanne her şeyi kareler ve silindirlerle gösterdiğinde, Brancusi "Sonsuz Sütun"unu yaptığında, Picasso parçalayıp dağıttığında da aynı şeyi yapmıyorlar mıydı?
Peki ne oldu da durum tersine döndü? Bugüne nasıl gelindi? Moder-nist ve zamanla avangart sanat nesneleri, tam da Courbet'nin reddettiği biçimde arzu nesneleri (fallus) haline geldiği için midir ki sanat artık uzmanlık alanı oldu ve kendisini kutsa-yacak kurumlara ihtiyacı doğdu?
Ortaçağ'ın hegemonik yapısı kiliselerin yerini 19. yüzyılda akademiler ve giderek müzeler almaya başlamıştı bile. Bu kurumlar, kendini adeta inkar ederek tabu olmaktan kurtulmaya çalışan sanatın, modern anlamda ve farklı biçimlerde yeniden üretiminde önemli bir rol oynadılar. Akademiler, öğrenilenleri, seçeneklere yaşama şansı bırakmadan bilinçaltlarına işlerken, müzeler de kutsanan "eski"nin saklandığı, saklanarak kutsandığı yerler oldu. Müzelerde salt eskilerin sergilenişinden vazgeçilmesiyle modern sanat müzelerinin ortaya çıkması ve buralardaki camekânlar arkasında sergilenmeye başlamasından sonra yıkımın ürünleri yüksek kültürün ürünleri haline geldi. Duchamp'ın alıp sanat nesnesi haline getirdiği -ve böylece binlerce yıllık tabuları bu tek hareketiyle devirdiği- pisuar da bugün müzesinde camekanının ardında uslu uslu sergilenmekte. Sanatı herkese mâl etmeye çalışan Duchamp bile kutsan-maktan kurtulamadı.
Her şeye, kendi işine yarar hale getirdiği ölçüde yaşama şansı veren sistem, sanatı yadsırsa karşısına daha güçlü çıkacağını bildiği içindir ki onu ehlileştirmeyi tercih etti. Bütün yıkıcı, devrimci öğeleri içine alıp, onların, tarih tekerrür edercesine yeniden toplum tarafından kutsanmalarını sağladı.
SİSTEMİN EVCİLLEŞTİRMESİ
Dünyaca ünlü, pek bir yaramaz Alek-sander Brener'in, Malevich'in "Beyaz Üstüne Beyaz Kare"sini sprey boyayla sabote etme eylemi bile bugün ayakta alkışlanır oldu. Malevich'in o resmi yaparken yıktığı tabular ile Brener'in bertaraf ettiği tabular arasında nasıl bir benzerlik var bilinmez ama sistem, her ikisini de evcilleştirerek kendine benzetmeyi bildi.
Bugün, Malevich ve Brener imzalı "Beyaz Üstüne Beyaz Kare Üstüne Yeşil Dolar"lı tablo, dünyanın sayılı müzelerinden birinde, belki de kendisine eklemlenecek yeni tabudevirenleri bekliyor.
Sanatın aşamadığı yegane tabu, kendisi olmaya mahkum sanırız!
Dipnot: * Kulaktan dolma bilgi