“Boğazın suları çekildiğinde” ortaya çıkabilecek kent tasvirini okudunuz mu? (İlla ki Nobelli yazarımızın öyküsünden bahsediyorum evet) Leşlerin yığılacağı, lağım sularının akacağı, tarihin tüm hayaletlerinin ortaya çıkacağı o kapkara çukuru hayal ettiniz mi? Eğer okuduysanız, biraz gözünüzde canlandırdıysanız, ne kadar ürktüğünüzü de hatırlayabilirsiniz şimdi. Gerçekten ürkütücü; ama her okuyanın asıl ürktüğü, şehrin güzelliğinin kayboluyor ve tüm niteliğini kaybediyor oluşu değil de, o kara çukuru dolduracak “karakafalıların” İstanbul’un orta yerini istilası olmasın sakın?
Kötümser bir giriş yapmak değil amaç, “ancak tutunacak iyi dal bulmak giderek zorlaşıyor bu kötü zamanlarda.” (Edgar Allan Poe)*
“İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti olduk, yaşasın! Demek ki biz gerçekten Avrupalıymışız!” nidalarıyla karşılamaya hazırlanıyoruz bu kocaman organizasyonu. Kültür sanat etkinliklerinden kentsel dönüşüm projelerine, yeni yönetim modellerinden sosyal sorumluluk kampanyalarına kadar çok ayaklı, çok kollu ve çok kafalı, çoğulcul ve çoktan seçmeli gibi görünüyor her şey. Velâkin aslında -şimdilik aramızda kalsın- tek bir mutlak gücü pekiştirmeye yarasın diye de uğraşmayan yok değil hani.
Herkes yapılacakların kalıcı olması, kentin altyapısından üstyapısına kadar her şeyinin yeniden “ele alınıp” değiştirilmesi, dönüştürülmesi gerektiği fikrinde. Bölünerek çoğalan; kendi fotokopisi, fotokopisinin fotokopisi saçma döngüsü ile çoğalttıklarını kenarlarında saklı tutarak büyüyen kentin milyon sorununun çözümü de “el yordamıyla” aranıyor artık. Kimsenin endişelenmesine gerek yok aslında, Pamuk’un yazdığı sadece romanlarda olur!
* Tırnak içi söz Sayın Poe’ye ait değildir, yazarın kendi uydurmasıdır. Ancak yazar, Poe’nin buna benzer bir laf etmiş olduğundan emindir!