Bu yazı Bilim ve Gelecek Dergisi'nin Temmuz 2006 tarihli sayısında yayınlanmıştır.
Sağda; doğduğuna, okula başladığına, ilk heykelini yaptığına dair kronolojik bilgiler; solda Sanayi Devrimi, Komünist Manifesto’nun ilanı, savaşlar, icatlar, buluşlar… Dünya heykel sanatının en önemli isimlerinden olan Rodin’in Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki (SSM) sergisi, iki yandaki bu duvar yazılarının olduğu bir koridorla başlıyor. Rodin’in hayatıyla koşut, dünyanın yeni bir çağa hazırlandığının işareti bu koridordan geçerek sanatçının yarattığı dünyaya giriliyor. Geçen aylarda Picasso’yu “getiren” SSM’nin son sergisi; “Heykelin Büyük Ustası Rodin İstanbul’da”. Picasso gibi, spekülatif biçimde Sabancı soyadına mâl edilebilecek kadar “popüler” değil belki; ancak dünya sanatı açısından en az onun kadar önemli bir isim Auguste Rodin.
“Aslolanı tuttum, gereksiz olanı çıkarıp attım.” diyerek heykel sanatını ustaca özetleyen Rodin, 19. yüzyılın hareketli ortamında klasik ile yeniyi buluşturmayı ilke edinen, kendine özgü üslubuyla otoritelere karşı çıkan, heykel sanatında yeni bir boyut açan, heykele dokunmayı bakanın en büyük arzusu yapan bir heykeltıraştır. Zamanında sanatıyla olay yaratmış bu isim, günümüzde ise daha çok kişiliğiyle tartışılır durur. Özellikle Camille Claudel ile ilişkisi, iddiaya göre yanında çalışanlara ve hatta modellerine karşı aldığı sert tutumu hala eleştirilmektedir. Kimileri bu baskın tavırlarının sanatının önüne geçtiğini düşünür ve sanat başarısını kabul etmez. Kimileri ise kendisi gibi heykeltıraş olan sevgilisi Camille’in eserlerini çaldığını iddia eder. Herkesin ne dediğinden öte, “sanat dünyasının Shakespeare’i, Victor Hugo’su” olarak tanımlanan sanatçının hayatına ve sanatına yönelip, pek bilinen Düşünen Adam’ın heykeltıraşı hakkındaki tartışmaları tartışmaya açalım.
İlk keşif
François-Auguste-René Rodin, 12 Kasım 1840’da, Rue de l’Arbaléte yakınında, orta sınıf bir işçi ailesinin oğlu olarak dünyaya gelir. Maria adlı ablası ile polis departmanında müfettiş olan babanın iki çocuğundan biridir. Birbirine ve dinine bağlı bu mütevazı aileden gelen Rodin ile Maria büyük bir özenle yetiştirilir. 1848 yılında, Fréres de la Doctrinee Chrétienne adlı okula gitmiş ve on dört yaşına kadar orada kalmıştır. Daha sonra, çizime karşı duyduğu ilgi nedeniyle babası onu La Petite École (Küçük Okul) isimli özel bir desen ve matematik okuluna gönderir ve başta resim alanına yönelen Rodin burada heykeli keşfeder. Henüz 15 yaşındadır. Rodin heykelle ilk karşılaşmasında kolları, kafaları ve ayakları farklı birer parça olarak algıladığını ve sonra figürü bir bütün olarak ele aldığını söyler; “Bir anda birliğin, bütünlüğün farkına vardım... İnanılmaz bir coşku duydum..."(1)
Rodin'in heykel yeteneği öğretmenleri tarafından görülür ve dönemin en önemli sanat eğitimi kurumlarından olan École des Beaux-Arts'a (Güzel Sanatlar Okulu) başvurması yönünde teşvik edilir. Ancak gelecekte heykel bölümü başkanı seçilecek olan Rodin, bu okul tarafından üç kez reddedilir.
Kız kardeşi Maria’nın 1862 yılında, henüz 25 yaşındayken aniden ölmesi de onu çok etkiler ve Rodin, rahip adayı olmak üzere Péres du Trés Saint Sacrement’e kaydolur. Fakat burada uzun süre kalamaz, sanatı onu geri çağırmaktadır. Bıraktığı yerden devam etmek için önce Musée d’Histoire Naturelle’de heykeltıraş Barye’nin kursuna katılır. Burada Carrier-Belleuse ile de dekoratif işler üzerine çalışmaya başlar.
1905 – 1906 yıllarında Rodin’in özel yazıcılığını yapan Rainer Maria Rilke’nin bu yıllarda kaleme aldığı, “Rodin” isimli biyografik çalışma, sanatçı hakkında yazılmış oldukça önemli bir kaynaktır. Rilke burada, sanatçının ilk araştırmalarından bahseder. Ona göre Rodin, en başında bile insan vücudunun eksiksiz bir bilgisine erişmesi gerektiğini bilmektedir ve yavaş yavaş, araştırarak vücudun en üst tabakasına ulaşır. “Bu ıssız yolda ne kadar ilerlerse, rastlantılar da o derece geride kalıyor ve bir yasa onu başka şeylere doğru götürüyordu. Burada Rodin, sanatının temel elemanını keşfetti, aynı şekilde kendi dünyasının alanını da, alan yüzeydi.”(2)
İlk reddediliş
Rodin bu ilk keşifle “kendine özgü” olmaya, bir anlamda ustalaşmaya başlamıştır. Artık sadece sayılamayacak kadar çok ve canlı yüzey vardır; “hayat”ı keşfetmiştir. Antik döneme, Rönesans’a, özellikle Michelangelo’ya, pürüzsüz yüzeylerle beliren ideal güzelliğe sonsuz merak duymuş ve oradan beslenmişse de geleneğe karşı çıkmış, kurtuluş yolunu, çağdaşı empresyonist ressamlar gibi doğaya dönmekte bulmuştur. Rodin için plastik sanatın o güne kadarki bütün kavramları değerlerini yitirmiştir şimdi. Halen “ideal”in öğretildiği akademik duruşa ve sanatçıların duygusal idealizmine karşı gösterdiği tepki, sanatını yeni boyutlara taşımıştır. Bu tavır, “Modernizm”in yanında olanlarla ona karşı çıkanlar arasındaki savaştır aslında.
Çalışmalarına hızla devam ederken seneler sonra karısı olacak Rose Beuret ile tanışmış, 1866 yılında bir de oğlu olmuştur. Bu arada, 19. yüzyıl Fransa’sının çalkantılı ortamında çalışmak zorlaşmaktadır. 1870 yılında Fransa ve Prusya arasında savaş başlar. Rodin çareyi Carrier-Belleuse ile Belçika’ya gitmekte bulur ve 1871’de burada Belçika Borsası’nın dekorasyonu üzerinde çalışırlar. Sanatçı, yolunda emin adımlarla yürümektedir fakat henüz kimsenin onun denemelerinden haberi yoktur. Rilke, sanatçının bu dönemi hakkında şunları söyler: “Kimseye de güvenmiyordu. Çok az dostu vardı. Geçimini sağlayan çalışmasının arkasında erginleşmekte olan eserlerini saklıyor ve zamanını bekliyordu. Çok okuyordu. Brüksel sokaklarında onu hep elinde bir kitapla görmek, alışagelmiş manzaralardandı.”(3) Rilke aynı yerde sanatçının Dante’nin İlahi Komedya’sını okuduğundan bahseder. “Bu bir vahiydi. Önünde başka bir neslin ıstırap çeken vücutlarını görüyor, elbiselerini yırtıp atmış bir yüzyılı, bir şairin kendi çağını yargılamak için kurduğu büyük ve unutulmaz mahkemeyi görüyordu.”(4) İlahi Komedya, ileride çalışacağı “Cehennem Kapısı” isimli yapıtını önemli ölçüde etkileyecektir. Daha sonra bahsedeceğimiz gibi Rodin, kitaptan esinlenerek oluşturduğu tüm detayları figürlere büyük bir gerçekçilik ve etkileyicilik kazandırarak tasvir eder bu çalışmasında.
Rodin, Dante’den sonra modernist şair, Modernizm’in iflah olmaz melankoliği, “Bir düellodur güzeli incelemek, sanatçıyı yere sermeden önce dehşetten haykırtan bir düello.”(5) diyen Baudelaire’e ilgi duyar, ondan etkilenir. Sanatçı yaptığı okumalardan sonra bu iki şaire hep yakın kalır. Dante’den esinlenerek oluşturduğu çalışmasının yanında daha geç tarihlerde Baudelaire’in de bir büstünü yapar.
Çağının büst ve portre geleneğine yeni bir bakış açısı sunduğu Kırık Burunlu Adam adlı heykeli, büstü yapılan kişinin burnundaki orantısızlığın aynen verilmesi yani aşırı gerçekçi tavrı nedeniyle 1871 Salonu tarafından reddedilir. Çünkü dönem sanatı açısından oldukça belirleyici olan Salon Sergileri’nde halen akademik tavrı koruyan eserlere yer verilmekte, 1863’te Manet gibi birçok sanatçının bu sergilere alınmaması ve ardından açılan “Reddedilenler Sergisi” ile başlayan savaş devam etmektedir.
“Kopyacı Rodin”
Sanatçı 1875 yılında gezmek, “sanat mabedi” ülkeyi ziyaret etmek üzere İtalya’ya gider. Floransa’da Michelangelo hakkında incelemeler yapar ve sonradan, kendisini “Akademizm’den kurtaran kişi” olarak niteler onu. Buradaki çalışmaları üzerine gerçekleştirdiği, 1877’ye tarihlenen Tunç Çağı adlı heykelini Brüksel’de ve daha sonra Paris Salon’unda, 1870 savaşını anmak üzere sergiler. Ancak genç bir insan bedenini mükemmele yakın biçimde tasvir ettiği bu çalışması nedeniyle Rodin, “surmoulage” yapmakla yani canlı bir modelden kalıp almakla suçlanır. Diğer sanatçıların verdiği ifadelerle temize çıkar. Aslında Rodin bu heykeliyle kalıp alarak çalıştığı değil, geleneksel Salon figürleriyle karşıtlık yarattığı için suçlanmış olsa gerektir. Çünkü figür “gereğinden fazla” canlıdır. Aralanmış dudakları, kapalı gözleri ve başına götürdüğü, yüzünü bir ölçüde kapatan koluyla heykel, Rodin’in ustalığını ortaya çıkarır niteliktedir.
Sanatçı doğaya öykünme düşüncesinden hiç vazgeçmez. Bu yönüyle kimi kaynaklarca yenilikçi değil hep klasikten yana olmuş şeklinde değerlendirilir. Ancak onun doğayı betimlemesi, basitçe kopya etmek değil; “üzerini örten perdenin kaldırılması, ortaya çıkarılması” biçimindedir.(6) “Doğaya köle gibi sadık” kalır ama doğayı hiçbir zaman olduğu gibi yansıtmaz, bire bir kopyalamaz; model aldığı görüntüyü doğal varlığıyla bağlarını asla koparmadan gerçekleştirmeyi amaçlar. Vermek istediği duyguyu daha iyi gösterebilmek için ifadeyi kesinleştirir, seçtiği bir kısmı vurgular, abartır.
Sanatçının modelle çalışması da, diğer sanatçılarınkinden oldukça farklıdır. O başkaları gibi, modelini kaide üzerine çıkartıp ona bir şekil vererek çalışmaya koyulmaz. Yontularını yapmak için modellerinin stüdyosunda hareket halinde olmasını ister, ilginç bir poz yakalamayı bekler. Hatta bu durum üzerine kendisine yöneltilen “… onlar sizin buyruğunuzda olacağına, siz onların buyruğundaymışsınız izlenimi uyandırıyorsunuz” şeklindeki yoruma da; “Ben onların değil, Doğa’nın buyruğundayım” diye cevap vermiştir.(7) Rodin aynı yerde şöyle devam eder: “Meslektaşlarımın sizin söylediğiniz gibi davranmaları için kendi nedenleri vardır kuşkusuz. Ne var ki Doğa’yı zorlayarak ve insanlara kukla gibi davranarak yapay ve ölü yapıtlar üretme riskini göze alıyorlar. Bana gelince, gerçek avcısı ve yaşam kollayıcısı olarak ben, onların yaptığını yapmaktan kaçınıyorum. Gözlediğim devinimleri anında yakalıyorum ama o devinimleri dayatan ben değilim.”
Cehennemin Sesi
Sanatçı, çalışmalarının reddedilmesinin ardından bir nevi inzivaya çekilir. Bu yıllarda ne yaptığı çok bilinmemekle birlikte, olgunlaşıp ustalaştığı bir gerçektir. Çalıştığı, düşündüğü, denediği yıllardır.
Heykeli insan boyutlarına “indirgediği” Tunç Çağı, 1880 Salonu’nda yeniden sergilenir ve bu kez Fransız hükümeti onu hemen satın alarak Luxembourg Bahçeleri’ne koydurur. Sanatçıya yapılan yanlış suçlamalar nedeniyle bir de tazminat ödenir, Rodin böylece uluslararası bir üne de kavuşmuş olur. Dekoratif Sanatlar Müzesi aynı yıl, binanın girişi için Cehennem Kapıları adlı yapıtını sipariş eder. Yine tunçtan yapılan bu eser, sanatçının belki de en görkemli işi sayılabilir.
Onun için güzelliğin esası, yaşam ve yaşamın gerçek belirtisi insandır. Yaşam etkisini heykellerinde hareketle vermeye çalışır. Hareket izlenimini vermek için, figürlerin farklı, bazen zorlama gibi görünen duruşlarını yansıtmanın yanı sıra ışığı kullanır. Yüzeylerdeki girinti ve çıkıntılı hareket, ışık-gölge oyunları yaratır.(8) Bu özellik, “Cehennem Kapıları”nda oldukça belirgindir. İlahi Komedyası’dan esinlenerek oluşturduğu bu çalışması, Michalengelo’nun Sistine Şapeli’ndeki Mahşer freskini andırır. Heykele varan yüksek kabartma biçimindeki figürler, ayrı ayrı birçok kompozisyon ile kapı üzerinde kalabalık bir sahne oluşturur. Ülkemizde en çok bilinen yapıtı Düşünen Adam ise, düzenlemenin üst kısmında yer almış, ancak sonra tek başına da değerlendirilmiştir. Yine bilinen eserlerinden Öpüşme de, kapıdaki figürlerden alınarak geliştirilmiştir.
186 figürü gösteren kapıyı bitirmesi yaklaşık 40 yılını alır, buna rağmen onu hiçbir zaman bitmiş saymaz. Kabartmaları sayesinde artık bir kapı değil, başlı başına üç boyutlu heykel gibi görünen kapıların dökümü ise, Rodin öldükten sonra, 1926’da yapılmıştır.
Asla bitmeyen
Rodin’in çalışmalarındaki bitmemişlik hissi, salt böylesine büyük projeleri için geçerli değildir. Yapıtlarının tıpkı empresyonistler gibi bitmemiş izlenimi vermesi, onun Akademizm’e karşı tutumunun başlıca mevzisidir. “Bir iş bitiğinde bile mükemmel değildir” diyen sanatçı, yapıta dair tamamlanmasını istediği kısmı izleyiciye bırakır. Koca bir mermer parçasının içini oyarak gerçekleştirdiği, betimin dışındaki kısımları ise aynen, taş izlenimini yitirmeyecek şekilde bıraktığı, mermerin doğal görüntüsünü kompozisyona dahil ettiği çalışmaları vardır. Böylece bitmiş, pürüzsüz insan figürüyle diğer bölümler arasında hem karşıtlık oluşturmak ve mermerin maddesel özelliğini vurgulamak hem de figürün yavaş yavaş ortaya çıkıp aldığı biçimi hikaye etmek istemiştir. 1898 gibi, daha geç döneme tarihlenen Tanrı’nın Eli bu türden çalışmalara gösterilebilecek örneklerdendir.
Bu çalışmaların yapıldığı dönemde sanatçının ne denli olumsuz eleştiriye maruz kaldığını kestirmek pek zor değildir. Sıradan izleyiciler bunun “tuhaflık” ve hatta “tembellik” olduğunu düşünmüş, ancak sanat çevreleri de bu duruma karşı sert bir tavır almıştır.
Balzac Anıtı, Calais Burjuvaları ve Önlenemeyen Yükseliş
1883’te Victor Hugo, 1893’te ise Balzac Anıtı siparişini alır sanatçı. Bu iki çalışma için birçok düzenleme gerçekleştirir ancak Hugo projesi reddedilir. 1890 yılında siparişini aldığı ikinci taslak ise tamamlanamamıştır.
Rodin’in en önemli yapıtlarından Balzac'ın heykeli de büyük skandallara yol açar. Siparişi veren, Emile Zola başkanlığındaki Edebiyatçılar Derneği, anıtı “yeterince saygın” bulunmadığından olsa gerek, geri çevirir. Henri Rochefort’un bu yapıt hakkındaki şu acımasız yorumu hayli ilginçtir: “Şimdiye kadar kimsenin aklına bir adamın beynini çıkarıp suratına yapıştırmak geçmemiştir.”(9) Rodin Balzac’ı, sanat kritiklerinin kabul etmeyeceği biçimde, olduğu değil gördüğü gibi göstermiştir; bu ona göre sanatçının en doğal hakkıdır çünkü.
Sanatçı bu yıllarda seçkin kişilerin portrelerini yapmaya devam eder; George Bernard Shaw, Gustav Mahler, Baudelaire…
Rodin 1886 – 88 arasında, Calais kentinin 14. yüzyılda İngiliz egemenliğinden kurtuluşu sırasında hayatlarını kaybeden altı burjuva anısına, Calais Burjuvaları adlı anıt heykel projesi yapar. “Gerçekten de heykelin bir açıkhava sanatı olduğuna inanıyorum ben ve yalnızca belirli bir ışık altında değerli olacak bir yapıt üretmenin bir sanatçıya yakışmadığını düşünüyorum”(10) diyen, sanatın steril ortamlarda tüketilmesine karşı olan Rodin, bu anıt heykel grubunun da kent meydanında alçak ve tunç bir kaide üzerinde durması konusunda ısrar etmiştir.
Dünya üzerinden gelmiş geçmiş heykeltıraşlar arasında, böylesine dramatik bir konuyu bu derece etkileyici yapabilecek birkaç isimden biridir Rodin. Anıttaki her figürün, ağır bir metni ince ince dokuyan tiyatro oyuncuları gibi, oldukça dramatize bir rolü vardır. Yüz ifadeleri, duruşları, kaba el ve ayakları ile kabaca işlenmiş malzeme, etkileyiciliği arttırır. Figürler arasındaki boşluk, yani ayrık kompozisyon yapısı, kütle-mekan ilişkisini de vurgular biçimdedir.(11)
Tarih ironik biçimde ilerler ve1893’te, öğrenci olarak üç kez kapısından geri döndüğü Société Nationale des Beaux-Arts’ın Heykel Bölüm Başkanı olur. Yeni siparişler, başarılı yapıtlar, ulusal ve uluslararası sergiler… 1900 yılında Place de L’Alma’da sergilenen 150 yapıt ona uluslararası bir ün getirir. 1900'den sonra, edindiği ün ve başarılarından aldığı cesaretle çalışmalarına hızla devam eder.
Hayalperest matematikçi
17 Kasım 1917’de ölür Rodin. Meudon’daki Villa des Brillants’ın bahçesinde, yanında vazgeçemediği Rose’u, başında -yorumlar ne olursa olsun- ne düşündüğünü yalnız kendisinin bildiği Düşünen Adam heykeli ile yatmaktadır. Kendini bir “hayalperest” ve bir “matematikçi” olarak gören Rodin’in heykellerinin başarısı doğayla “doğru” bağlar kurmasında yatar. “Ancak gözlerini ve zekalarını kullanmayı bilenler dehaya ulaşabilir.” diyerek kendi dehasını doğrulamıştır o.
Yine Düşünen Adam, ayrıca Öpüşme, Calais Burjuvaları, Balzac Anıtı, Yürüyen Adam, Victor Hugo ve Beaudelarie… SSM’deki sergi, bunlar ve diğer pek çok yapıtının yer aldığı, fotoğraflar, metinler, desenlerle zenginleştirilmiş bir Rodin retrospektifi niteliğinde. Denilecek odur ki, 3 Eylül’e kadar sürecek sergiyi mutlaka görün, ayrılırken Atlı Köşk’ün bahçesinden bir gül koparmayı da unutmayın!
Hayata ve sanata mâl olan mutlak aşk
Rodin’in kadını bir nesne gibi gördüğü sonucunu çıkaran birçok gerçek ya da gerçek dışı hikaye vardır. Örneğin Rodin’in heykellerini yaratırken onlara şiddet uyguladığı, kırıp döktüğü, kırılan parçaların yaratılış anındaki sancıyı simgelerken, kalan parçanınsa çok canlı bir kadını tasvir ettiği söylenir. Yaptığı heykeli kırbaçladığı ve sonra heykele “Konuş benimle!” diye bağırdığı iddia edilir. Rodin'in kadın bedenini temsil ederken gösterdiği yakınlık ve şiddetin, kadınlara olan tavrının göstergesi olduğu söylenir.
Rodin'in, kadın bedenleriyle beliren aşk temalı heykelleri için ilhamını cinsellikten aldığı iddia edilebilir. Çünkü bu heykelleri, kendine özgü üslubuyla adeta yaşatır, canlandırır o. Heykellerde anatomik doğruluk aramaktan ziyade, bedenlerin yarattığı cinsel aura ile etkilenir izleyiciler. Bu nedenle sanatçı, sanat çevresinde kendini kabul ettirmeye başladığı ilk dönemlerinden ustalık zamanına kadar, olumsuz eleştiriler almıştır sürekli. Çünkü 19. yüzyıl burjuva kültürünün yalnızca cinsel nesne olarak gördüğü, dönemin sanat yapıtlarına da böyle yansıyan kadın vücudu artık obje olarak da kendini gösterir onun kompozisyonlarında. Kadınların bir ruhu, ifadesi, hatta kendi arzusu vardır. Rodin, yarattığı kadınların tanrısıdır.
Hikayesinin üzerinden neredeyse yüz yıl geçtikten sonra nihayet adı Rodin’le birlikte anılmaya başlayan, hatta artık ismini tek başına da duyduğumuz biri vardır: Camile Claudel. En az kendisi kadar, hatta belki daha başarılı olan Camille’e karşı Rodin’in sanatçı kıskançlığı, ikisinin de hayatını belirlemiş, ancak Camille’in hayatına mal olmuştur.
Rodin’in olgunluk çağı, genç Camille Claudel ile bütünlenir. Hem aşk, hem arkadaşlık hem de meslektaşlık ilişkisidir bu. Yıllarca sürecek bu ilişki karmaşıktır, tutkuludur, sevinçle birlikte acı getirir; genç Camille’e hayatının trajedisini yaşatacaktır.
1864 doğumludur Camille, kadınların sanatçı olmak bir tarafa, henüz sanat okullarına kabul bile edilmediği bir dönemde heykeltıraş olmaya karar vermiştir. Küçük yaşlardan beri heykel tutkusuyla yaşamış bir sanatçı, heykelini ve ilk sevgilisi “çamur”u hayatı boyunca savunmak zorunda bırakılmış bir kadındır. Huzursuz aile yapısı, annesiyle sorunları, buna karşın baba ve erkek kardeşin sonsuz desteği içinde büyümüş, olgunlaşmıştır.
1883 yılında heykel eğitimi için geldiği Paris’te önce Alfred Boucher ile çalışır. Ardından, Rodin’in bir grup kadın öğrenciye ders vermeyi kabul etmesi üzerine onunla çalışmaya başlar. Alfred Boucher ile çalışırken sanatında onun izleri görülmüş, sonraki yıllarda ise Rodin’le benzer temaları, yine benzer biçimde işlemiş, heykelleri adeta Rodin’inkilerden ayırt edilemeyecek duruma gelmiştir. Öyle ki, bu ustalığı kısa sürede Rodin’in de dikkatini çeker. Bu süreç içinde aradaki 24 yaş farka rağmen tutkulu bir aşk başlar; öğrenci ustasına aşık olmuştur. O sıralarda Rodin halen Rose ile birliktedir ve başlayan, yasak bir aşktır.
Camille, modern bir 19. yüzyıl kadınıdır. Sanatçı olmaktaki kararlılığı, asi ruhu, Rodin’in baskın karakteriyle çelişir, ikinci kadın olmak zordur ve aralarındaki ilişki tartışmalarla gölgelenir. Rodin pek çok yapıtını Camille’den etkilenerek yaptığını, onu model aldığını, birçok heykeline onun yüzünü yerleştirdiğini inkar etmemiştir. Kuşkusuz bu etkilenme salt model-sanatçı ilişkisinden kaynaklanmaz.
Rodin’in 1882 yılında gerçekleştirdiği Öpüş, 1889’a tarihlenen Ölümsüz İdol, iki gövdenin kıvrılarak birbiriyle bütünleşen, bazen birbirinden kopan ancak aşk, şehvet ve erotizmi bu denli içtenlikli gösteren iki heykeldir. Böylesine başarılı çalışmaların esin kaynağı ise kuşkusuz büyük aşkı Camille’dir.
1892 yılında Rodin’den hamile kalıp bu bebeği, ilişkinin sürmeyeceğini görmesi üzerine istemeyerek aldırması, Camille Claudel için adeta buhranlı bir dönemin başlangıcı olur. İlişkilerindeki gelgitler sonucunda ayrılık artık kaçınılmazdır oysa Camille Rodin’de, çocukluğundan beri annesinden beklediği sevgiyi, onun gözünde gördüğü sevilen, başarılı çocuğu, kendisinin ulaşmak istediği sanatçı modelini ve heykellerine hayat veren babayı bulmuştur. Bunları kaybetmek Camille’e ağır gelir. Modeli, asistanı, sevgilisi olduğu adamın hayatından çekip gitmesi sonucu Camille, dönem dönem sinir krizlerine girer, agresif davranışlar sergiler.
Pahalı bir malzeme olan mermerle yaptığı heykellerin fiyatı da hayli yüksektir. Bir erkek için bile zor olan böylesi durumda Camille tek başına mücadele etmeye çalışmaktadır. Sanat dünyasında saygın bir yer kazanmış olan Rodin’e karşı takındığı tutum onu sanat çevresinden de uzaklaştırır. Bu dışlanmada Rodin’in doğrudan payı olup olmadığı ise hala kuşkuludur. Camille, sinir krizleri geçirmektedir. Rodin’siz devam etmeye çalışmaktadır ancak içindeki yarayı kapatamaz. O sıralarda gerçekleştirdiği Olgunluk Çağı adlı heykeli, kendisiyle özdeşleştirdiği “genç” figürüne karşı “yaşlı”yı yani Rose’yi seçen Rodin’i anlatmaktadır. Rodin buna çok kızar. Heykel şaibeli bir biçimde kimse tarafından beğenilmez ve kardeşi Paul’ün de evlenerek Çin’e gitmesi, trajik sonun başlangıcı olur Camille için. Kötü durumdaki atölyesine kapanır, uzun süreler yalnız kalır; bakımsız ve açtır. Kimseyle görüşmek istemez, krizler geçirmeye devam eder. Bu kriz anlarından birinde atölyesindeki birçok heykelini sopayla parçalaması ise sanat tarihi açısından dehşet vericidir.
Camille’in psikiyatri kliniğine yatırılması uygun görülür. Eve gitme izni alamaz, izin verildiğinde de ailesi tarafından istenmez. Erkek kardeşi Paul, tek ziyaretçisi olur. Orada bakımsızlık içinde tam 30 yıl kalır. Sanat tarihinin bu en trajik sanatçı öykülerinden Camille Claudel’in hayatı, bir psikiyatri kliniğinde, 1943'teki ölümü ile son bulur...
Camille, kardeşi Paul’e yazdığı mektuplardan birinde; “Mahsus kaçırdılar beni, onlara tıkıldığım yerde fikir vereyim diye, yaratıcılıklarının ne kadar sınırlı olduğunu biliyorlar çünkü.” derken Rodin’i kast etmiştir. Onu “şeytan” diye nitelemiş, “Kafasında bir tek düşünce vardı zaten, kendisi öldükten sonra benim sanatçı olarak atılım yapıp onu aşmam. Bunu engellemek için de yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da ben hep mutsuz kalmalıydım... Her bakımdan başarıya ulaştı işte!” demiştir. 1886 – 87 yılında Camille’e “Seni görmeden bir gün daha yaşayamam” diyen Rodin, “kötü yürekli tanrıça”sının ölümüne neden olmuştur.
Dipnotlar
1 Gilles Néret, Rodin-Sculptures and Drawings, s.8.
2 Rainer Maria Rilke, Rodin, s.13
3 Agk, s. 17.
4 Agk., s. 18.
5 Baudelaire, Paris Sıkıntısı, s. 11.
6 Béatrice Lenoir, Sanat Yapıtı, s. 80.
7 Agk., 81.
8 Zeynep İnankur, 19. Yüzyıl Avrupasında Heykel ve Resim Sanatı, s. 71.
9 Henri Rochefort’tan aktaran, Béatrice Lenoir, age, s 79.
10 Rodin, 1899, “Heykelin Ustası Rodin İstanbul’da” sergisindeki metinden.
11 İnankur, age., s. 72.
KAYNAKÇA
- Anne Delbee, Bir Kadın Camile Claudell, Çev. Ayşe Kurşunlu Ortaç, Everest Yay, İstanbul, 2002.
- Béatrice Lenoir, Sanat Yapıtı, Çev. Aykut Derman, YKY; İstanbul, 2004.
- Bernard Champigneulle, Rodin, Thames and Hudson, London, 1971.
- C. Tuğba Gürkök, “Camile Claudel”, Rh+ Sanat, S. 18, Mayıs 2005.
- Charles Baudelaire, Paris Sıkıntısı, Çev. Tahsin Yücel, Adam Yay., İstanbul, 2002.
- Gilles Néret, Rodin-Sculptures and Drawings, Köln:Taschen, 1994, s.8.
- “Heykelin Ustası Rodin İstanbul’da” sergisi için basılan basın kataloğu.
- Rainer Maria Rilke, Rodin, Yankı Yay, İstanbul, 1968, s.13
- Uşun Tükel, “Rodin, Auguste”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, Yem, İstanbul, 1998.
- Zeynep İnankur, 19. Yüzyıl Avrupasında Heykel ve Resim Sanatı, Kabalcı Yay., İstanbul, 1997.